Tehlikeli Sular

İçerik olarak tartışmalı konuların yer almakta. Dini ve inanç temelli konularında fikir ayrılıkları ve zıt görüşler

Ateistler ahmet hulusiyi delil gösteriyorlar

Yaklaşık 4 yıl önce koyu bir din karşıtı yada kısaca ateist bir arkadaş ile yaptığım bir tartışmada adını duydum bu adamın. Bu adamın diyorum çünkü kendisini hiç saygıdeğer bulmadım. Atesit diyorum çünkü ramazan da oruç tutmamla dalga geçen bir arkadaşdı. Bende bayramını kutlamıyordum aynı yerde çalışıyorduk. Bu bayramlar Allah a inananlar için diye bende ona laf sokardım sık sık.

Neyse bi gün yine bir tartışmamızda bana delil olarak Ahmet Hulusinin sitesinden bir alıntı ile savunma yapıyordu. Bende kıllandım ateist tanıdığım sürekli Allah inancını sorgulayan birinin Ahmet Hulusi gibi bilge! birinin sayfasından haberdar olması benim bilmemem beni çok şaşırtmıştı. Neyse ona gereken cevabı verdim ama Ahmet Hulusiye takıldım.

Abdülhamid Han çarşaf giyilmesini yasaklamıştı. İşte vesikası/belgesi

Çarşaf Müslüman kadınlarına çok sonradan geçmiş bir Hristiyan kıyafetidir. Sahabe hanımları çarşaf giymediler. Tesettür ayetindeki "cilbab" kelimesi de çarşaf anlamına gelmiyor.

Sultan II. Abdülhamit Han'ın siyah çarşafın Hristiyan adeti olması ve Müslüman kadınları tarafından giyilmemesi hakkında verdiği emrin belgesi..

Türkçe metin

‎Reformcuların besmelesi: "BANA GÖRE"

Bu kelimeler reformcu cahillerin bozuk fikirlerini anlatmak için kurdukları cümlelerin başlangıcıdır.

(Cahil sadece okumamışa denmez. Tüm ilimleri okuduğu halde hala cahil olanlar da vardır.
Hatta bu okumuş cahiller, okumamışlardan çok daha tehlikelidirler.)
Dikkat edin, hepsinin yazılarında fark edeceksiniz.
Yazı yazma mantıkları şöyledir:
Önce kafa karışıklığı çıkarabilecekleri bir konu seçerler.
Bu konu başlığını bir soru halinde büyük harflerle yazarlar.
Mesela "Kurandaki İslam nedir?", "Kuran mı, sünnet mi?" gibi.
İlk tuzağa çekme hareketi tamam.

Konu içeriğine uygun bir ayet bulurlar. O ayete kendi akıllarına göre yorum getirecekler ve bunu okuyanlara yutturacaklar.

Dini Kazımak veya Tahrif Etmek

Lozan'ın gizli/şifahî protokollerinde İslam'ı kazıyıp kaldıracaklarını taahhüt etmişlerdi. Bunu yapamayınca, İslam'ı içinden yıkıp çürütmek yolunu denediler.

1. Ehl-i Sünnet camiasını paramparça ettiler, bir sürü hizip ve fırkaya ayırdılar.

2. Müslümanları Protestanlaştırdılar.

3. Herkes Kur'an meâl, tercüme ve tefsirlerinden kendi re'y ve hevasına göre mâna ve hüküm çıkartsın diyerek kaos ve anarşiye yol açtılar.

4. Taqiyyeci Farmason Afganî'yi ve tilmizi yine Mason Abduh'u büyük din imamı ilan ettiler.

5. Sünneti ve fıkıh mezheplerini aşağıladılar ve devre dışı bırakmak için uğraştılar.

6. Dini kadınlarla bozmak için şeytanî planlar yaptılar ve bunları uyguladılar.

7. Cami imamlarını namaz kıldırma memuru durumuna düşürdüler.

Vehhabîler ve KIYAS

Bazı mezhebsizlerin İbni Hazm'dan nakiller yaparak kıyas aleyhine neşriyat yaptıkları görülüyor. Kendilerine bazen "Selefî" diyen Vehhabîlerin kıyas hakkındaki görüşleri Ebubekir Sifil tarafından şöyle özetlenir:

İslam neden mezheplere ayrılmıştır?

Mezhep, bir yaşam biçimidir. Başlangıçta tek bir mezhep vardır. O da Allah Rasülünün ihtisas ettiği kurdu ve yetiştirip büyüttüğü mezheptir. Bugünkü adı ile ehli sünnet velcemaattir. Daha sonrası islamdaki bütünlüğü parçalamak isteyenler harcilik ve şiilik fitnesini ekerek yeni mezhepler türetmiştir.

* * *

Niyet üzüm yemek değil de bağcı döğmek olunca en çok dayan yiyen konulardan birisi de mezhep konularıdır.

Mezhep, bir yaşama biçimidir. Huzurun anahtarı, şifresidir. Eğer bir yerde bir toplumda mezhep bütünlüğü var ise o toplum inanç bazında diğer mezhep ayrılığına düşmüş toplumlara göre daha huzurludur.

Bugün, toplulumuzda yapılan şey mezhep sayısını sonsuzlaştırmaktır. Sınırlarsızlaştırmak ve toplum içinde büyük bir kavram kargaşasasına sokmaktır.

Ne Said-i Nursi nede Mahmut Efendi gerçekten Mürşid Müceddid değiller

52 yıl önce hatasıyla-sevabıyla Allah’ın rahmetine kavuşmuş bir zât hakkında, münhasıran ticârî maksatlara ma’tuf, senaryolar yazılıyor, kurgular düzenleniyor, filmler, çizgi filmler çekiliyor. Mazrufu aynı olan, genelde birbirinin tekrarı travmalar neticesi yazılmış risâle’ler, renklendirilerek, çeşitlendirilerek piyasaya veriliyor.

Aziz kardeşler, Risâle-i Nûr Şakird’leri! Artık bu parlatma işine bir son veriniz!

Mevlevi Tarikatını bozan Sabetayist; BEY BABA

İslam dininin on iki hak tarikatından Kadiri ve Nakşi hariç diğer onu bozuldu. Bunların son ve hakiki mürşidleri yerlerine kimseyi bırakmadılar. Takdir-i İlahi böyle idi ve bu yollar sonlandırıldı. Lakin, bunu kabul edemeyen bazı tarikat mensubu kişiler, tamamen kendi kararları ile yollarını devam ettirmek ve mürşidlik iddia etmek yolunu tuttular. Bunların hiç birinin ve bunlardan sonra yerlerine gelen hiç birinin Rasulullah (s.a.v.) Efendimizden manevi icazetleri yoktur. Bir de bu yollar, kendilerini Müslüman gibi gösteren Sabetayistlerin ellerine de geçmiş ve iyice tahrif edilmişlerdir. Mevlevi tarikatında, bozulana kadar böyle saçma sapan, kendi etrafında dönme şeklinde bir sema olmadı. Ney denilen musiki aleti hiç bir manevi değer ifade etmedi.

Tasavvuf İslam'a sonradan mı sokuldu? İslam'da Tasavvuf var mı?

Dini tamir davasında olanların, sözde tecdidçi ve ıslahatçıların genel olarak ortak özelliklerinden biri de, tasavvufu haric-i İslam saymalarıdır. Tasavvufun; Hint veya antik Yunan inançlarından beslendiği iddiasındadırlar. Bir de, tasavvufun ıstılah olarak Haz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) döneminde olmadığından yola çıkarak inkara kalkışmaktadırlar. Peki o dönemde, usul-u fıkıh, mantık, kelam, tefsir gibi ilimler ıstılahi olarak tedvin edilmiş miydi? Aksi halde bunları da mı inkar edelim?

Eserimizin bu bölümünde tasavvufu, kaynaklarıyla ele almaya çalışarak anlatacağız. Evvela, Hz. Kur’an’dan ayetlerle başlayalım.

“Öyle ki, size aranızdan bir peygamber gönderdik. Size ayetlerimizi okuyor, size kitap ve hikmet öğretiyor. Size bilmediğiniz şeyleri öğretiyor.”[1]

Mahmud Efendi'nin asrın müceddidi ilan edildiği toplantıdan düzenbazlık sahtekarlık fışkırıyor.

“Mü’min bir delikten iki kerre sokulmaz!” (Hadis-i Şerif)
“Hâfıza-i Beşer Nisyan ile ma’lüldür,”
“İnsanlar arasında ilk unutan, şüphesiz ilk insandır“,
“Evvelü’n - Nâsî, Evvelelü’n-Nas,”

Tam da yukarıdaki gerçeklere tıpa tıp uyan bir durum var, ortada..